
HABER MERKEZİ
Oluşturulma tarihi: 05 Kasım 2025 11:55
Eğer gece yarısı aniden uyanırsanız saate bakın ve sabahın 3'ünü görüp “Bir sorun mu var?” deyin. Düşünüyorsanız rahatlayın: bu aslında oldukça insani bir deneyim. Çünkü insanlık tarihinin büyük bölümünde 8 saatlik kesintisiz uyku değil, iki parçalı uyku düzeni normaldi.
Tarihi kayıtlar, Avrupa'dan Afrika'ya, Asya'dan Amerika'ya kadar farklı kültürlerden insanların geceleri çiftler halinde uyuduklarını gösteriyor. İlk uyku genellikle akşamın erken saatlerinde başlar, ardından gece yarısına doğru bir uyanıklık dönemi gelir ve ardından “ikinci uyku” ile sabaha kadar dinlenmeye devam edilir.
Bu süre zarfında insanlar ateş yakıyor, hayvanlarını kontrol ediyor, dua ediyor, rüyalarını yorumluyor ya da ailece sessizce sohbet ediyorlardı. Aslında pek çok mektup ve günlük, bu “gece” saatlerinde yazmayı veya yakın ilişkiler kurmayı anlatıyor.
TEK PARÇA UYKU NASIL BAŞLADI?
Son iki yüzyılda iki uyku alışkanlığının ortadan kalkması yaşandı. Bunun ana nedenlerinden biri yapay ışığın hayatımıza girmesiydi.
18. ve 19. yüzyıllarda önce gaz lambaları, sonra gaz lambaları ve son olarak da elektrikli aydınlatma, gece boyunca daha uzun süre uyanık kalmamızı sağladı. Bu, insanların yatma vaktini geciktirmesine ve uyanma zamanlarını ayarlamasına, dolayısıyla kesintisiz bir “tek blok uyku” düzenine geçmelerine yol açtı.
Sanayi devrimiyle birlikte fabrika vardiyaları tek parça uyku düzenini zorunlu hale getirdi. 20. yüzyılın başlarında “8 saatlik kesintisiz uyku” ideal standart haline gelmişti.
Işık ve saatin bulunmadığı ortamlarda yapılan deneylerde insanlar genellikle birkaç hafta içinde bu doğal “iki uyku” düzenine geri dönüyorlar. 2017 yılında Madagaskar'da elektrik bulunmayan bir tarım topluluğunda yapılan gözlemler de aynı sonucu gösterdi: Katılımcılar gece boyunca iki ayrı dönemde uyudular.
IŞIK, ZAMAN VE RUH ALGISI
Işık sadece uyku ritmimizi değil aynı zamanda zaman algımızı da değiştirir. Keele Üniversitesi Çevresel Zaman Algılama Laboratuvarı'nın araştırmasına göre insanlar loş ortamlarda zamanın daha yavaş aktığını hissediyor. Bu etki özellikle depresif kişilerde belirgindir.
Kış aylarında sabah ışığının zayıflaması vücudun biyolojik saatini de değiştirebiliyor. Mavi ışık açısından zengin sabah güneşi, kortizol salgısını artırarak ve melatonin üretimini baskılayarak uyanıklığı sağlar. Ancak güne ışıkla başlamayan bedenlerde bu denge kolaylıkla kaybolabiliyor.
UYKUSUZLUĞA YENİ BİR BAKIŞ
Uyku uzmanları gece boyunca birden çok kez uyanmanın tamamen normal olduğunu söylüyor. Asıl önemli olan bu ilgiye nasıl tepki verdiğimizdir.
15-20 dakikadan fazla uyuyamıyorsanız düşük ışıkta sessiz bir aktivite yapmanız (örneğin kitap okumak) önerilir. Saate bakmaktan kaçınmak da stresi azaltır. Çünkü kaygı, can sıkıntısı ve loş ışıkta geçirilen anlar süreyi uzatıyor; Sakinlik ve kabullenme uykuya dalmayı kolaylaştırır.
